top of page

Amerika'da Çalışma Hayatı

  • Writer: as-ozcelik
    as-ozcelik
  • Dec 15, 2017
  • 3 min read

9'da iş başı yapabilmek için sabah 6'da kalkıyor, 15 dakika içerisinde yalandan bir şeyler atıştırıp yaka paça bir yanda kendinizi dışarı atıyor, bir kolda laptop bir kolda çanta arabanın kapısından içeriye giriyor, trafikte saatler süren bekleyişin ardından, işyerinize varıyorsunuz. İş yerine vardığınız gibi, "Ay bir ayılalım" başlığı altında kahve sigara eşliğinde, dünden bu sabaha yan masadaki iş arkadaşınızın kocasıyla yaşadığı gelişmeleri dinliyor, 10'a doğru bilgisayarınızı açıp, bir iki mail kontrol ediyorsunuz. Ta ki, bir diğer iş arkadaşınız gelip size anlatması gereken çok önemli bir şeyler olduğu mealinde kaş göz hareketleri yapana kadar. Haydi, yine kahve molasına. Siz dedikodunuzu bitirene kadar, saat oluyor 12. E mecbur, molayı yemeğe bağlıyor, öğle teneffüsünüzü son demlerine kadar değerlendiriyor, 1.30 gibi masanıza dönüyorsunuz. Ama sizin şekeriniz var değil mi? Hele şimdi yemek de yediniz, tam uyku çöktü. Kahve faslı kaçınılmaz oldu. Odur, budur derken, sizin tam konsantre işe koyulmanız, 2'yi buluyor. Hal böyle olunca, ertesi güne yetişmesi gereken tüm sunumlar, projeler, yarım yamalak, özensiz bir halde önünüzde yığılı bekliyor. E içinize sinmiyor, bu defa başlıyorsunuz kendinize kızmaya. "Bunlar bitmeden çıkılmayacak" diyorsunuz, bir bakmışsınız saat 7 olmuş, siz hala çalışıyorsunuz. Bu kısır döngü de, her geçen gün uzayarak devam ediyor.

Şimdi gelelim Amerika'ya... Amerika'da koşullar bambaşka. Fakat, koşulları bu hale getiren de insanların ta kendisi. Adam, sabah 7'de kalkıyor, gömleğinin yakasını iliklerken portakal suyundan bir yudum alıp evden çıkıyor, saat 8'e gelmeden işyerinde oluyor. O andan itibaren ise, hiçbir şeyin kendisini bölmesine izin vermeden çalışıyor. Öğle arası mevhumu çok farklı, çoğu çalışan kendi yemeğini evden getiriyor. Böylece, hızlı hızlı yiyip, işe geri koyuluyor. Bu defa ne oluyor? Akşam 5'te o günün tüm sorumluluklarını tamamlamış oluyor. Ne patronu, ne de iş arkadaşı, ondan 1 dakika fazla ofiste kalmasını isteyemiyor. Çünkü elinden geleni yaptı. İşten çıkıyor, önce eve gidip üstünü değiştiriyor, ardından hemen spora. 1 saatini falan sporda harcayıp, eve dönüyor. Duşunu alıp cumburlop yatağa. Yani, uyuması 10'u geçmiyor. Bizim uyandığımız saatte, adam uyuyor. Hal böyle olunca, ertesi sabah da 7'de zinde kalkabiliyor.

Ha, bunda trafiğin, kendine vakit ayırabilmenin ve şirket politikalarının hiç mi etkisi yok? Tabii ki var. Türkiye'de her şirket böyle mi, her çalışan sabah 10'a kadar istirahat mı ediyor? Tabii ki hayır. Fakat, Türkiye'de belirli bir süre kurumsal hayatın bir parçası olan herkes, az çok durumun böyle olduğunu gözlemlemiştir. Ben Amerika'da çalışmaya başladığım zaman o kahve muhabbetlerini çok özlüyordum. Haniydi "Celal ile Ceren dün yemeğe çıkmışlar", "En yüksek zammı Haydar Bey almış", "Ebru Gündeş boşanıyormuş" muhabbetleri? Bir bildikleri varsa, "sen kaç squat yaptın, ben kaç squat yaptım"dı. Alışamıyordum. İstiyordum ki, bir öğle arasına çıkalım; cüzdan, giriş kartı ve elma 3'lüsü ellerde, şöyle dışarıda bir turlayalım öyle dönelim ofise. Ama yok... Ne zaman yemek saati gelse,"Oh, I brought my own!"du. "Aman getir donmuş baklanı" diyordum içimden. Kızıyordum 5:01'de dışarı fırlayanlara. İçten içe seviyordum mesai muhabbetlerini. Hayatım boyunca, akşam saatlerinde daha verimli çalışan bir insan olmuşumdur zaten. Sonra sonra, zaman geçtikçe, bu hayat daha bir tatlı gelmeye başladı. Artık ben de 5:00'da işten çıkıyor, iş arkadaşlarım ile çok daha seviyeli bir ilişki sürdüyor, çok daha etkin çalışabiliyordum. İnanmazsınız, akşamdan salata yapıp işe getirmeye bile başlamıştım. "I brought my own, too!" diyordum yan masamdaki tombişe artık. Akşam sporuma gidiyor, 12 deyince uyuyakalıyor, -evet onu hala 10'a çekemedim- sabah da zımba gibi güne başlıyordum. Türkiye'deki durumu değiştirmenin pek mümkün olmadığını biliyorum. Birçok işyerinin, bir insanın "yapabilitesi" sınırları üzerinde iş yükü verdiğini de. Fakat, diyeceğim o ki, ben burada, iş hayatına özel hayat serpiştiren insanlardan ziyade, özel hayatına iş serpiştiren insanlar ile çalışmanın ne kadar keyifli olduğunu gördüm. Bunun için de, her ne kadar koşullar farklı olursa olsun, insanın kendi yaşam tarzını biraz modifiye ederek çok daha verimli bir iş yaşantısına sahip olabileceğini öğrendim. Hafta içi yemek için bile dışarı çıkmanın anlamsız olduğunu, sporun başarılı bir iş hayatı için vazgeçilmez olduğunu, geç yatmanın marifet olmadığını ve işte iş, evde ev hayatının yaşanması gerektiğini anladım. Mesai kaçınılmazsa bile, minimuma indirilebileceğini gördüm. İnanın, laga luga zannettiğimiz şeyler, insanın yaşam kalitesini çok değiştiriyormuş arkadaşlar. Kendinize 1 hafta verin ve deneyin, dünyanın neresinde çalışıyor olursanız olun, farklı göreceksiniz!

Son Yazılar
bottom of page